[box] BAYRAK YARIŞI[/box]
Erhan Bayrak, soyadını yazımın başlığından almış desem dalga geçtiğimi düşünür müsünüz (: Geçilmeyecek gibi değil haklısınız… Ama bu düşüncemi kanıtlayan bir “müzisyen öyküsü” var elimin altında. Acele karar vermeyin (:
Öncelikle, Müzisyen 2010’un ilk konuğunu ağırlarken, Erhan Bayrak’ın daha önce yazılı basında yayınlanmış herhangi bir röportajı bulunmadığını da belirterek, sizleri bu söyleşiyle bir ilke davet ediyoruz (:
Erhan, Aydın’dan İstanbul’a uzanan bayrak yarışının ilk etabını birincilikle bitirerek, bayrağı takım arkadaşlarına kusursuzca teslim etti… Kolay değil, doksanlı yıllarda İstanbul’a göç eden fazla sayıda müzik aşığı vardı. Ama ne yazık ki çoğu memleketine geri dönerek müzik hayallerine veda etti.
Bayrağı Erhan’ın elinden teslim alan kim olursa olsun o kadar hızla koştu ki, takımın diğer etaplarda da birinci olmaması neredeyse imkânsızdı…
Erhan’ın takımında kimler mi var? Bir bakalım… Aranjörlüğünü üstlendiği şarkıların birer hit haline gelmesini, dillere dolanmasını sağlayan temaları ve introlarını göz önünde bulundurarak işte bayrak yarışında Erhan’dan bayrağı devralıp aynı süratle koşanlar:
Demet Akalın, Mustafa Sandal, Serdar Ortaç, Gülşen, Hande Yener, Levent Yüksel, Işın Karaca, Ebru Gündeş, Sibel Can, Bengü, Aslı Güngör, Tuba Özerk, Hadise, Ebru Aydın, Rober Hatemo, Hazal, Faruk K, Aylin Alaz, Gökhan Tepe, Gökhan Özen, Ziynet Sali, Lara, Linet, Ebru Yaşar, İzel, Emina Sandal, Günce, Ferhat Göçer, Burcu Güneş, Ebru Şimşek, Hakan Altun, Nalan, Lerzan Mutlu, Berksan, Çelik, Tarık, Melih, Betül Demir…vs.
Erhan’ın İstanbul’a gelişi 1994 yılına rastlar. Ondan önce Aydın’da hem okur, hem de pek çok davette, barlarda, gece klüplerinde, otellerde çalar. Belki de bu kadar iyi bir aranjör olmasını, o yıllarda sahnede seyirci ile kurduğu birebir iletişime ve yavaş yavaş pekiştirdiği dinleyicinin nabzına göre şerbet verme yeteneğine borçludur.
İstanbul’a geldiğinde ise gerek Türkiye’de gerek birçok ülkede ünlü müzisyenlerle sahnede canlı orkestra müziği yapar. O yıllarda bir yandan da Türk Müziği ve 4 sene boyunca devam edecek olan solfej, piyano, klasik ve jazz armonisi çalışır. Piyanonun yanı sıra gitar, perküsyon, bass, kanun ve ud da çalabilince aranjör olmaması için hiçbir sebep kalmamıştır (: Bir yandan sahne çalışmaları, bir yandan da küçük çapta stüdyo kayıtları, aranjeler ve beste çalışmaları böylelikle başlar.
İlk aranjörlük teklifini 1997’de Tarkan’ın eski vokalisti Ebru Aydın için alır. Sonrasında ise birçok albümde müzik direktörlüğü, aranjörlük, beste çalışması yapar, canlı performans sergiler.
2007’de Sound Bahçesi adını verdiği stüdyosunu kurarak, iki iyi tonmaister ile (Özer Yener ve Özgür Yurtoğlu) ekibini oluşturur. Bu stüdyoda şu an, 2010 Ajda Pekkan, Serdar Ortaç, Demet Akalın, Gökhan Özen albümleri ile Mustafa Sandal remix albümünün çalışmaları sürdürülüyor. Aynı zamanda Ortadoğu’da çok iyi bir kariyeri olan Dino Merlin için de sıkı bir stüdyo çalışmasına başlanmış durumda.
Sound Bahçesi, hakikaten de adına yaraşır sevimlilikte; bahçe kapısında komik ve korkulması imkânsız, saçları taralı, şıkır şıkır süslü bir köpek fotoğrafı taşıyan, içerideyse duvar kâğıtlarından kıyıda köşedeki biblolara kadar her köşesinin müzikle ilgili bir doku ve tema taşıdığı, mutfak duvarlarında iyi bir tonmaister olmanın şartlarını içeren çerçevelerin asılı bulunduğu (hatta bir tanesi “delikanlı tonmaister” nasıl olmalı onu anlatıyordu) bir müzik, ilham ve sanat merkezi.
Erhan’la söyleşi sonrası sohbet ederken, bir kere daha “müzisyen” olmanın, bir enstrüman çalmaktan ya da iyi şarkı bestelemekten çok daha fazlası olduğunu anladım.
Atatürk’ün o meşhur sözü geldi aklıma: “Efendiler… Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız.” Bu sözü şöyle uyarlayabiliriz: “Hepiniz besteci olabilirsiniz, enstrüman çalabilirsiniz, hatta şarkıcı da olabilirsiniz; fakat müzisyen olamazsınız.” (:
Bugün her şarkıcıya, her besteciye, her gitar çalana müzisyen diyerek, aslında gerçekten işin mutfağında olan ve “müzisyen” adını hak eden değerli müzik emekçilerine haksızlık ediyoruz.
Her iyi şarkı sözü yazarı nasıl şair değilse, her iyi besteci de müzisyen değildir hiç kuşkusuz… “Konuşmak için önce yazmayı öğrenmeye gerek var mıdır? Aynı şekilde, iyi beste yapmak da bir insanın müzik ya da nota bilgisinin göstergesi değildir her zaman” demişti Erhan.
2010’da müziğiniz bol olsun. Hepinize mutlu yıllar.
– Türkiye’de popüler müzik sektöründe neredeyse çalışmadığın şarkıcı yok gibi (: Aranjörlük dışında, albüm prodüktörlüğü yapmak gibi bir düşüncen var mı?
-İki tane prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü yaptığım albüm var. Biri single Ebru Aydın-Müsadenizle albümü geçen yıl cıktı ve bir de Tuba Özerk’in son albümü. Prodüktörlük bazında başka çalışmalarım zamanla olacaktır.
– Sahne enstrümanistliğin de mevcut. Birçok enstrümanı da başarıyla çaldığını göz önüne alırsak, seni en iyi ifade eden enstrüman hangisi ve neden?
– Beni en iyi ifade eden enstrüman piyanodur. Çünkü ondaki duygu, mutluluk, hüzün, eğlence, acı hiç bir enstrümanda bu derece yoktur. Yeri geldiğinde solist, yeri geldiğinde ise bir eşlikçi müzisyen ya da her ikisidir. Armonilerin iç içe girip tınlamasından doğan o doğuskan dediğimiz duyumun bende yaratmış olduğu keyfi anlatamam size. Ayrıca uzun yıllar piyano üzerine çalışmış olmamın da bu söylediklerimde etkisi çok büyüktür. Çalışmayla geçen uzun bir günün sonunda stüdyomda ışıkları kapatıp piyanomla baş başa kalmak ve bütün günün yorgunluğunu atmak ise benim vazgeçilmezimdir. (: Terapi gibi geliyor bana piyano çalmak.
– Aranjörlük dışında yazdığın söz ve besteler de var mı?
-Söz değil ama beste var. Seneler önce Ebru Aydın ve Rober Hatemo’da bestelerim vardı. Sonra aranjman yapmaya başladığınızda bu işten kısmen uzaklaşabiliyorsunuz. Fakat şöyle bir şey var ki benim bugüne kadar yaptığım birçok aranjmanda intro ve ara melodiler çoğu zaman bana aittir ya da revizyon yapmışımdır. Benim aranjesini yaptığım birçok beste bu introlar sayesinde renklenmiş, dillere dolanmış ve hit olmuştur. Bunlara örnek verecek olursak; Demet Akalın-Afedersin, Gökhan Tepe-Gel Aşkım vs. gibi…
– Bu şarkıların aranjesini yaparken sana en keyif veren aşama hangisi?
– Ana temayı, yani o şarkıya dikilecek en iyi kıyafeti bulup, sonrasında soundu oluşturmak ve finalde zevkle dinlemek. (:
– Peki düzenleme yaparken ilk önce onun sana ne hissettirdiğini mi baz alırsın yoksa dinleyiciye ne hissettireceğini mi?
– Şöyle söyleyeyim bu en önemli konudur. Zekice bir soru tebrik ediyorum. (: Aslında her ikisi de çok önemlidir fakat önceliği şarkının ilk bana ne hissettirdiği almaktadır. Ben kendi hislerim doğrultusunda şarkıya şekil veririm. Bunu yaparken insanların da neyi dinlemekten zevk aldıklarını göz ardı etmeksizin hareket ederim. Önce ben hissedeceğim şarkıyı ki yaptığım şey samimi olsun. Arada çok ince bir çizgi var. Onu karıştırmadan ikisinin ortasını bulmak lâzım. Ve bütün meslektaşlarıma da bunu tavsiye ediyorum. (:
–Türk Müziği eğitimi de almışsın. Aranjörlük kariyerine bunun nasıl bir etkisi oldu?
– Çok iyi etkisi var çünkü yasadığımız ülkenin geçmişindeki halk müziği ve sanat müziği arşivlerinin repertuarlarını karıştırırsanız nasıl bir cevher var inanamazsınız. Türk Müziği’nin temelinde tek sesli monofonik müzik olmasına rağmen böyle bir melodik zenginlik olamaz. E tabiî ki dünya müziği de çok önemli. Ben bizim ezgilerimizi çok sesli dünya pop müzik sounduyla sentez yapıp duymayı ve duyurmayı seviyorum. Türk Müziği dediğimizde makamlar işin içine girer ve bizim küçüklüğümüzde dinlediğimiz ninni melodisinden Aşık Veysel’in eserlerine kadar gider bu iş. O yüzden yasadığımız dünyada ne olup bitiyor bilmemiz lazım ama kendi müziğimizi de unutmadan diyorum.
-Bazı şarkıların yapılırken çok özel hikâyeleri vardır. Bu acı, tatlı, komik ya da ilginç bir hatıra olabilir. Senin için bir şarkıyı özel kılan böyle bir hikâye var mı? Varsa bizimle paylaşır mısın?
– (: Olmaz olur mu benim bile hatırlamakta zorluk çekeceğim kadar çok anı var. Birkaç tanesini paylaşmak isterim.
Demet Akalın’a Bebek şarkısını yaptığımda stüdyoda okuma kaydı sırasında şarkı harici bütün esprileri de ve karşılıklı tatlı atışmalarımızı da kaydettim. O sırada Miami sözü de geçince güldük ve “işte bu” dedim Demet’e şarkının sonuna doğru güzel bir sürpriz hazırladım. Bu Miami lafının geçtiği ekstra bir bölüm yaptım onu iyi tanıdığım için neyi beğeneceğini de çok iyi biliyordum ve düşündüğüm gibi de oldu; duyduğunda çok beğendi ve çok güldük.
Bir başka anı da Bodrum’da 5-6 bin kişinin olduğu bir klüpte ardı ardına 8 aranjem çaldı. Herkes bir ağızdan şarkıları söylüyordu ve benim yaptığımı orda olduğumu tabiî ki bilmiyorlardı. (: O kadar insanın hep bir ağızdan bu şarkıları söyleyip aranjelerle eğleniyor olduğunu görmenin bana nasıl bir mutluluk yaşattığını anlatmam imkânsız. Çünkü aranjeleri yaparken o insanların seslerini duyuyor gibi olurdum… O sahneyi görmek beni inan çok etkiledi.
– Çalıştığın isimlere ve bugüne kadar ortaya koyduğun aranjelere bakınca ortada kusursuz bir başarı söz konusu. Bu başarının sırrını bizlerle paylaşır mısın (:
– Bu bir formüldür ve gizlidir. (: (: Şaka şaka.
Öncelikle teşekkür ederim. Ben müzik için ve her zaman müziğin içinde yaşayan bir adamım. İşimi çok seviyorum ve en önemlisi işimi çok saygı duyarak yapıyorum. Dürüst olup bir de karşınızdakinin dilinden anlıyorsanız zaten tercih edilmemek söz konusu olmuyor. Bununla birlikte çalışkan olmak, araştırmacı olmak, çok ama çok müzik dinlemek, istikrar, panik olmamak, sabırlı olmak, her şeyi not almak, duygu, düşünce gücü, matematik, akademik bilgi ve en önemlisi de * hayal gücü ve ruh * diyebilirim.
– Aranjörlük kariyerinde kişisel olarak en tadına doyamadığın işin hangisi?
– Hepsi benim birer çocuğum gibi hiç birini diğerinden ayırt etmem mümkün değil. Hayatımda her birinin yeri ayrıdır. Çünkü benim hislerimin dışa vurulmuş hali onlar.
– Peki, yaptığın aranjelerin kimliği en çok hangi şarkıcıda kendini buluyor?
– Önemli olan bence sarkıcıların ve bestecilerin, şarkılarının, benim aranjelerimle güzel bir kimlik kazanacağını düşünüp bana gelmesidir. Kim olursa olsun ben herkese uygun olanı yapmaya çalışıyorum. Sanırım da başarıyorum ((:
– Türk Pop Müziği sence nasıl bir noktada? Eksikleri neler?
– Bence Türk Pop Müziği daha iyi yerlerde olması gerekirken biraz daha yavaş yol alıyor ama ben bu konuda ümitsiz değilim. Bu piyasada çok değerli müzisyenler ve şarkıcılar olduğunu düşünüyorum. Zaten güzel işler de her zaman hakkını buluyor. Korsan ve internet gibi büyük düşmanlarımız var. Onları da halledersek her şey daha güzel olacak.
– Şarkıların hangi aşamalardan geçerek dinleyiciye ulaştığını bir aranjör olarak çok iyi bilirsin. Ancak dijital ortam yüzünden el emeği göz nuru pek çok eser tek bir tıkla bir kaç dakika içerisinde binlerce kullanıcıya ulaşabiliyor. Bu konuda ülkemizdeki korsan yasalarını da göz önünde bulundurarak, sen bir yasa koyucu olsaydın ne yapardın?
– Dünyada şu an böyle bir çalışma başladı zaten. Herkes artık şarkıları internet ortamında dinleyip oradan satın alabilecek fakat indiremeyecek ya da öyle olmasını diliyorum ((: Ben olsam bizim emeklerimizi bu kadar hafife alıp hiçe sayan zihniyetlere ve emek hırsızlarına çok büyük cezalar getirirdim. Çünkü bir albüm satışa çıkmadan önce hangi aşamalardan, nasıl geçiyor tahmin edebilirsin. Hiç de kolay olmuyor ayrıca her ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de müziğin ülke ekonomisine ne kadar faydasının olduğu kaçınılmazdır.
– Dizi ve film müziği alanında da ilerlemek istediğini biliyorum. Ne tür bir projede yer almayı istersin?
– ”Pearl Harbor” ve ”Vatansever” filmlerinin müziklerini yapmak isterdim. (: Ülkemizde de son dönemde artık çok başarılı filmler ve film müzikleri yapılıyor. Duygularımı, müziğimi tam anlamıyla yansıtabileceğim ve kalıcı olmak adına insanları filmin her karesinde seyrettiklerinden ve duyduklarından keyif alabilecekleri bir projede yer almak isterim.
– Biliyoruz ki çocukluğundan beri bir tutku ile müziğe bağlanmışsın. Ancak, şartlar uygun olmasaydı ve müzisyen olamasaydın, ne olurdun?
– Öncelikle bu kadar çok sevdiğim bir mesleğe sahip olduğum için çok şanslıyım. Ama eğer müzik olmasaydı sanırım sporla ilgilenirdim. Çünkü ben 10 sene profesyonel taekwondo sporuyla uğraştım. Siyah kuşak 1.Dan’da bıraktım. Resim ve çizime de ilgim var. Bir şeyi nerde nasıl yaptığın ve şartlar bence çok da önemli değil eğer bir hedefiniz varsa ve gerçekten istiyorsanız. Hayatta hiçbir şey kolay değildir, kolay elde edilmez fakat çok kolay kaybedilir diye düşünüyorum.
Ben Aydın’dayken de şartlar hiç iç acıcı değildi, hele ki bundan 15 sene önce internet dünyası çok gelişmiş olmadığından hiç kimseye şimdi olduğu gibi kolayca ulaşma, yeni bir Cd’yi hemen dinletme vs. gibi şanslarımız yoktu. Ama ben kendi sansımı ve imkânlarımı kendim yarattım. 1994’de İstanbul’a gelme, hatta artık burada yaşama kararı da o zamana göre kolay işler değil ve büyük bir adımdır çünkü doğduğunuz ve alışık olduğunuz bütün düzeni bırakıp, tabiri caizse yeniden doğmak için başka bir şehre gelmek çok zor bir karardır diye düşünüyorum. Şimdi öyle değildir belki ama benim geldiğim yıllarda hiç kolay değildi. Benimle gelen ve benden sonra gelmek isteyen birçok arkadaşım hiç vakit kaybetmeden geri dönmüştür. Öyle işte (:
– (: Geri dönmeyen biri olarak, daha ilerisi için müzik adına gerçekleştirmeyi arzu ettiğin hedeflerin nelerdir?
– Enstrümantal bir albüm yapmak istiyorum. Bunun haricinde bu ülkede gerçekten çok iyi bir promosyon ekibinin ve repertuar danışmanlarının olduğu bu alanda uzmanlaşmış gerek teknik gerek müzikal gerekse de basın konusunda ilerlemiş olan kişilerin bir çatı altında olduğu bir prodüksiyon şirketi kurmak istiyorum. Bu ekibin işi sadece bu ülke için değil dünyada da ün yapmış bir prodüksiyon ekibi olmak olsun istiyorum ve dünyaca ünlü bir prodüktör olmak istiyorum.
– Vaaay (: Hedef dediğin böyle olur! İnşallah da gerçek olur.
Sıradaki sorum: Türkiye’de ve dünyada en beğendiğin müzisyenler ve aranjörler kimlerdir?
– Bizim ülkemizde çok önemli değerler var. Bence onlar azımsanamayacak müzikal bilgi ve sounda sahip dostlarım. Bizde aranjörlerden en başta rahmetli Onno Tunc ve Uzay Heparı olmak üzere Ozan Çolakoğlu, Erdem Kınay, Kıvanç Kutlumuş, İskender Paydaş, Aşkın Arsunan, Volkan Sanda, Erdem Yörük, Caner Tepecik, Serkan Olcer, Sinan Akçil, Ersay Üner, Levent Demirbaş ve çok önemli kayıt müzisyenlerimiz, enstrümanistlerimiz de var: Erkan Oğur, Erdem Sökmen, Erdinç Şenyaylar, İsmail Soyberk, Birkan Şener, Volkan Öktem, Levent Altındağ, Ahmet Mısırlı, Cengiz Ercümer, Mehmet Akatay, Timur Atasever, Kadir Okyay, Şendur Güzelel, Adnan Karaduman, Eyüp Hamiş, Ali Yılmaz, Mert Ali İçelli ve daha birçok arkadaşım.
Dünyada da tabiî ki dünya çapında bugüne kadar en çok satan Michael Jackson – Thriller albümünün prodüktörü ve aranjörü Quincy Jones var. Timbaland, Hans Zimmer, Jay Z, Yanni, Omer Hakim, Dave Weckl, Chick Korea, Zakir Huseyin, John Patituci, Michael Petrucciani, Aydın Esen, Miles Davis, Paco de Lucia, Paco Pena, Al di Meola, Tomatito, Chaka Khan, Aziza Mustafa Zadeh, Marcus Miller, Michael Camilo.
– Müzisyenliğin dışında seni sen yapan en önemli özelliklerin nelerdir?
– Detaycılığım, duygusallığım, yardımseverliğim, çalışkanlığım ve samimiyetim.
– Çat çat çat, madde madde, süper (:
Son olarak, bu söyleşide en duymayı istediğin ama duyamadığın soru hangisi (: Bilirsem, sormak isterim (:
– Bence çok zekice hazırlanmış sorular geçmişten geleceğe her şeyi cevapladım. Ama bir soru var ki sen sormadan ben cevap vereyim istiyorum (: Enstrümantal bir albüm haricinde hiçbir zaman şarkı söylediğim bir albüm yapmak istemiyorum. ((((:
– Aaa neden? Hangi sebeple (: Sesin de kötü değil..
– Çünkü işin mutfağında olmak bana daha çok zevk veriyor. Yıllarca sahnede çalışmama rağmen üstelik… Ama şarkı söylemektense piyano çalmak daha zevkli sahnede. En fazla çalarken vokal yapmaktan keyif alırım. Şu an Hadise ve Gökhan Özen ile çalışıyorum sahnede. Tercih meselesi ama önde şarkı söylemek sadece müzikal anlamda değil birçok konuda büyük sorumluluklar ister. Disiplini, sahnede orkestra yönetirken ve stüdyoda seviyorum.
Bunların dışında sevgili Ufuk Yıldırım’la beraber bir projemiz var. Live House Club ve Disco çalacağız. Yaklaşık 1.5 – 2 saatlik bir program. Sadece iki kişi. Bak orda şarkı söyleyebilirim Ufuk’la (: Bir de program içinde olay bir sürpriz var! Onu şimdilik söyleyemem, bir proje çünkü (: Tamamlayınca, çaldığımız yere herkesi bekliyoruz, orada duyacak ve görecekler zaten.
[button link=”http://www.fgulyanik.com/kose-yazilari/” color=”silver”] Köşe Yazılarına Geri Dön[/button]
No Comments