Adını bi türlü ezberleyemedim, zaten bir tuhaf yazılışı var. Gürcü Adam o benim için.
Bu sabah şirketi bir saat erken açtık. Gürcistan’dan gelen potansiyel müşterimiz Gürcü Adam ile bir toplantımız vardı. Kapıdan girdiğimde kendisi çoktan abimle masaya oturmuştu. Elimi uzattım “merhaba” dedim, “merhaba” dedi buz gibi bir sesle, sıktı elimi. Ben de abimin yanına oturdum.
Kaportacımız Ali abi sağolsun Gürcüce bildiğinden, görüşme boyunca bizlere tercümanlık yaptı. Gürcü Adam böyle soğuk bir tip, Buz Adam da diyebiliriz ona. Ali abiyle daha önceden tanışıyor olmalarına rağmen ona da soğuk. Yapı olarak bunu benimsemiş, yüzü gülmüyor. Bir ara bir şey sormak için Gürcistan’daki ofisini arıyor. Onlarla da azarlar gibi konuşuyor.
Ben o sıra neler düşünüyorum. Allah’ım sen aklıma mukayyet ol! Kendimi gülmemek için zor tutuyorum. Bir yandan adama bizdeki kayar kapı mekanizmaları hakkında bilgi verirken, diğer yandan beni çatık kaşlarıyla dinleyen bu adamın aslında arkadaş ya da aile ortamlarında nasıl da cozuttuğunu hayal edip dudak kıvrımlarıma zar zor engel olabiliyorum.
O sert imajın altında kim bilir ne çok zaaf ve mizah gizlidir. Ben böyle içe kapanık, dışarıya duvarlarıyla gelen insanlar gördüğüm zaman, kendilerinde olan ve görülmesini istemedikleri eksikliklerini kapatmaya çalıştıklarını düşünürüm. O yüzden de Gürcü Adam’ın aslında güvenilir bir ortamda bulunduğuna inandığında son derece sempatik ve neşeli olduğunu sanıyorum. Bazı insanlar dışarıya karşı daha kendine güvenen, daha uzak ve erişilmez bir tavır sergilerken, aslında içerde ne kadar çekingen ve güvensiz olduklarını kanıtlıyorlar.
Kahve mi çay mı içersin diye soruyoruz, Ali abi tercüme ediyor. Çay, kahve bir mutluluk sebebidir. O geleceği için daha bir koyulaşır sohbet, enerji artar. Ama bizim Gürcü Adam, soruya “kahve” diye yanıt verirken bile kahveyi dövüyor. Öyle insafsız, öyle gaddar ki bu o olamaz! Karısıyla da böyle mi sevişiyor bu adam 🙂
İş görüşmesine giderken takım elbise giymek gibi bir şey bu durum… Soğuk, ciddi ve robotik biri haline gelerek bir odaya girersiniz. Karşınızda en az sizin iki katınız soğukluğu ve ciddiliğinde başka robotikler vardır. Karşılarına otururken aslında telaşlanır ama mimiklerinizi kıyafetiniz ile pekiştirir, durumu çaktırmaz, cool kuğu’yu oynarsınız. Karşınızdaki de aslında seçici taraf olmanın hazzıyla güçlenir ve sizi titretmek isterken, insan olmanın her türlü zaafını da ruhunda barındırır. O da mimikleri ve koltuğunu kıyafeti ile pekiştirir ve ezici robotik şirin’i oynar.
Sonuçta odada iki tane samimiyetsiz, rol kesen, maskeli garip tipler vardır. Kendilerine bile yabancıdırlar. Bu duruşları ve giydirilmiş kimlikleriyle burunsuz ya da saçsız bir palyaço kadar eksiktirler aslında, onlara gülemezsiniz bile. Bir kumaş parçasının insanı bu kadar şekillendirmesine göz yumabilen bu mekanizma, palyaço masallarından çok farklı ve renksizdir.
Göründüğü gibi olmak ya da olduğu gibi görünmek mümkün olsa, buna izin verilse, aslında herkes çok daha mutlu olacak. Asıl o zaman herkes kendini gerçekleştirebilecek. Korkularıyla yüzleşebilecek. Rol yapmak zorunda kalmayacak. Her şey makyajsız ve doğal olacak. Gece ışığın altında farklı, gündüz farklı olmayacak.
Ya, ya…
Ağır Abi Gürcü ha? Yok ya…
No Comments